Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhakı ve 2022’de Ukrayna’da başlattığı işgal, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere pek çok ülkenin getirdiği tek taraflı yaptırımların genişletilmesine yol açmıştır. Siyasi ve ekonomik baskı uygulamak amacıyla tasarlanan bu yaptırımlar, yalnızca yaptırım ve yaptırıma tabi devletlerle sınırlı kalmayıp üçüncü devlet vatandaşlarını da etkileyerek küresel ticaret üzerinde ciddi sonuçlar doğurmuştur. Küreselleşmiş bir ekonomide, silahlı çatışma ve yaptırımların sebep olduğu kesintilerden hiçbir aktör bağışık kalmamaktadır. Bu olgu, özellikle Türkiye gibi üçüncü devletlerde, tahkim bakımından sözleşmelerin ifa edilebilirliği, yabancı doğrudan uygulanan kuralların uygulanabilirliği ve olası tenfiz engelleri konusunda karmaşık soruları gündeme getirmektedir.
Bu makalede, öncelikle tek taraflı yaptırım kavramına ve özellikle Rusya–Ukrayna çatışmasından kaynaklanan Avrupa Birliği tarafından uygulanan yaptırım rejimine kısaca değinilecektir. Ardından, tahkim yerinin Türkiye’de olduğu ve uyuşmazlığın esasına Türk hukukunun uygulandığı tahkim yargılamalarında, yaptırım kurallarının doğrudan uygulanan kurallar olarak uygulanma imkânı ele alınacaktır.
I. Tek Taraflı Yaptırımlara Genel Bakış
Uluslararası hukukta tek taraflı yaptırımların tanımı bulunmamaktadır. Genel olarak, bu yaptırımlar, Birleşmiş Milletler çatısı dışında hareket eden bir devletin veya devletler grubunun, başka bir devletin, tüzel kişiliğin veya bireyin belirli politika veya davranışlarını değiştirmeye zorlamak amacıyla uyguladığı kısıtlayıcı tedbirler olarak açıklanabilir.[1]
Yaptırımların genel amacı, bir devlet, örgüt veya bireyi belirli politikalarını değiştirmeye zorlamak ya da en azından bu yönde baskı uygulamak veya Yaptırım Uygulayan Devlet’in söz konusu politikaları onaylamadığını göstermektir.[2] Bu genel işlevin ötesinde yaptırımlar; insan haklarının korunması, kuvvet kullanmanın caydırılması veya silahların yayılmasının önlenmesi gibi daha geniş dış politika ve ulusal güvenlik hedeflerine de hizmet edebilir.[3]
Yaptırımlar, hedef aldıkları kişilere göre iki gruba ayrılmaktadır. İlk grup yaptırımlar “birincil” yaptırımlardır; bunlar hedefle doğrudan ticareti, finansal akışları veya diğer ekonomik işlemleri sınırlandırır. İkinci grup ise “ikincil” yaptırımlardır; bunlar, birincil kısıtlamaları etkisiz kılabilecek şekilde hedefle etkileşimde bulunan üçüncü kişileri cezalandırmaya yöneliktir. Yaptırımlar kapsam bakımından da farklılık gösterebilir: belirli sektörleri veya işlemleri kapsayan seçici yaptırımlar olabileceği gibi, ekonomik ilişkilerin neredeyse tamamını kesen kapsamlı yaptırımlar da olabilir. Dahası, bu yaptırımlar ülke düzeyinde geniş kapsamlı olarak uygulanabileceği gibi yalnızca belirli kişilere yönelik olarak daraltılmış biçimde de uygulanabilir.[4]
Üçüncü kişilere yönelik ikincil yaptırımlar bakımından devletlerin yetki alanına ilişkin meseleler henüz kesinlik kazanmamış olduğundan, devletler bu yaptırımları kendi yaptırım rejimlerini etkin biçimde uygulayabilmek için geniş bir şekilde tatbik etmektedir. Bu nedenle, dünya çapındaki işletmeler, bu tür yaptırımlara maruz kalmaktan kaçınmak için farklı devletlerin yaptırım rejimlerini yakından takip etmektedir.
Yaptırımlar ile tahkim arasındaki ilişki özellikle son dönemde yoğun şekilde tartışılan bir konu haline gelmiştir. Nitekim Avrupa Birliği’nin 18 Temmuz 2025 tarihinde Rusya’ya karşı kabul ettiği 18. yaptırım paketi sonrasında bu tartışmalar daha da artmıştır. Dikkat çekici şekilde, enerji, finans ve savunma sektörlerini hedef almanın ötesinde, 18. paket uluslararası tahkimi de konu alan hükümler içermiştir. Bu düzenlemeler, yaptırıma tabi Rus yatırımcıların, tahkim yoluyla Avrupa Birliği yaptırımlarını bertaraf etmelerini engellemeyi amaçlamaktadır.
II. Yaptırımların Geniş Kapsamı
Üçüncü bir devletin hukukunun hükümlerinin, uyuşmazlığa uygulanacak hukukun veya tahkim yeri hukukunun bir parçası olmamasına rağmen, doğrudan uygulanan kurallar olarak uygulanabilmesi için, öncelikle, bu kuralların kabul edildiği ulusal hukukun hükümlerinin, tarafların seçtiği hukuka bakılmaksızın, somut duruma uygulanmasını öngörmesi gerekir.[5] Gerçekten de Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri yaptırımlarının kapsamı bu koşulları karşılayacak ölçüde geniştir. Bütün kapsamı bu yazıda ele almak mümkün olmadığından, yalnızca AB yaptırımlarından birkaç örneğe odaklanacağız. Örneğin, 833/2014 sayılı Tüzük’ün 12g Maddesinde yer alan ve Birlik dışında faaliyet gösteren kişilerle yapılan sözleşmelere AB tarafından getirilen “Rusya’ya yeniden ihracat yasağı” hükümleri, ilgili rejimlerin, tarafların bu yargı çevreleriyle sınırlı bir bağlantısı bulunsa dahi uygulanacağı yönündeki iradeyi gösterir. AB klavuz belgelerinde sağlanan örnek sözleşmesel hükümler, AB dışındaki sözleşme taraflarına, yaptırımların dolanılmasını engellemek için gerekli çabayı gösterme ve “yeniden satıcılar dahil tedarik zinciri içerisindeki diğer aktörlerin faaliyetlerini tespit etmek için uygun takip ve izleme mekanizmalarının getirilmesi” noktasında sözleşmesel yükümlülükler getirmektedir.[6]
Yaptırım rejimleri yalnızca maddi yükümlülükleri şekillendirmekle kalmamakta, aynı zamanda yaptırıma tabi kişi veya kuruluşların dava açma veya hakem kararlarını tenfiz ettirme girişimlerine usule ilişkin engeller de getirmektedir. Avrupa Birliği’nin 18. yaptırım paketi uyarınca, Üye Devletler, yaptırıma tabi Rus veya Belaruslu yatırımcılar tarafından elde edilen hakem kararlarının veya mahkeme kararlarının tanınmasını ve tenfizini reddetmek, bu tür girişimlere kamu düzeni gerekçesiyle karşı çıkmak[7] ve ilgili tenfiz süreçlerine yardımcı olmaktan kaçınmak zorundadır. Paket, yaptırımlara uyumun temel bir kamu politikası olduğunu teyit etmekte ve bir tazminat iadesi mekanizması getirmektedir. Bu mekanizma, bir AB üye devletinin, Rus yatırımcılar tarafından başlatılan yaptırımlarla ilgili tahkimden kaynaklanan zararları veya dava masraflarını geri kazanmak için ulusal mahkemelerinde dava açmasına olanak tanımaktadır. Bu durumda, sadece yatırımcı değil, aynı zamanda yatırımcının pay sahiplerini veya hakim teşebbüsleri de hedef alınabilmektedir[8]; böylece yaptırıma tabi yatırımcılar lehine kabul edilen taleplerin AB hukuku ile bağdaşmaz olduğunu açıkça hükme bağlamaktadır. Buna paralel olarak, 833/2014 sayılı Tüzük’ün 11. Maddesinde yer alan “tazminat yasağı hükmü” (no claims clause), yaptırımlar nedeniyle engellenen sözleşmelerden doğan taleplerin ileri sürülmesini engellemektedir.
Çok yakın tarihte, C-802/24 sayılı davada (NV Reibel v. JSC VO Stankoimport), İsveç Temyiz Mahkemesi, bir hakem kararının iptali davası kapsamında, Avrupa Birliği Adalet Divanı’ndan (“ABAD”) ön karar talebinde bulunmuştur. Talep, 11. Maddeyle etkilenen uyuşmazlıkların tahkime elverişli olup olmadığı ve bu hükümle bağdaşmayan hakem kararlarının kamu düzeni gerekçesiyle iptal edilmesi gerekip gerekmediğine ilişkindir.[9] Söz konusu davada Hakem Heyeti, işin esasına girerek ilgili hükümleri uygulamış; 11. Maddenin amacının yasaklanmış işlemlerin ifasını önlemek olduğunu, ancak Hakem Heyeti’nin, bu maddenin tedarik edilmeyen ekipman için ödenmiş paranın iadesini hedef almadığını belirttiğini ifade etmiştir.[10] Bu meseleye ilişkin olarak verilmesi beklenen ABAD kararı, yalnızca AB üye devletlerinde hakem kararlarının iptali ve uyuşmazlığın tahkime elverişliliği bakımından değil, aynı zamanda tahkim yerinin üçüncü devletler olduğu durumlarda hakem heyetlerinin bu kuralların doğrudan uygulanan kurallar olarak uygulanabilirliğini değerlendirmeleri açısından da önem arz etmektedir.
Sonuç olarak, üçüncü devletlerin ulusal mahkemelerin ve tahkim yeri üçüncü devletlerden biri olduğu durumlarda hakem heyetlerinin, yaptırım hükümleri uyuşmazlığın esasına uygulanacak hukukun parçası olmasa dahi, yaptırım rejimlerinin yabancı hukukun doğrudan uygulanan kuralları olarak uygulanabilirliğine ilişkin hukuki sorularla karşılaşma olasılığı yüksektir.
III. Tahkim Yargılamalarında Doğrudan Uygulanan Kuralları Olarak Uygulanması
Türk hukukunda, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (“MÖHUK”), üçüncü devletlerin doğrudan uygulanan kurallarının uygulanabilirliğini düzenlerken; 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu, doğrudan uygulanan kuralların uygulanabilmesine ilişkin herhangi bir düzenleme öngörmemektedir.
Ancak bu durum, tahkim yargılamalarında doğrudan uygulanan kuralların uygulanmasının mümkün olmadığı anlamına gelmez.[11] Bazı yazarlar, doğrudan uygulanan kuralların uygulanabilirliğinin sözleşme serbestisi ilkesi ve tahkimin iradî niteliğiyle çatıştığını, bu nedenle hakem heyetlerinin devletlerin düzenleyici takdir yetkisi ile tarafların menfaatleri ve sözleşme serbestisi arasında dengeli bir yaklaşım benimsemeleri gerektiğini ileri sürmüştür.[12] Diğer yazarlar ise hakem heyetlerinin de yargısal bir işlev gördüğünü ve tarafların iradesinden bağımsız olarak belirli amir normları uyguladıklarını belirtmiştir.[13]
1980 tarihli Roma Sözleşmesi’nin 7. Maddesinden esinlenen MÖHUK’un 31. addesi, bu uyuşmazlıklara uygulanır. 31. Madde şu şekilde düzenlenmiştir:
Sözleşmeden doğan ilişkinin tâbi olduğu hukuk uygulanırken, sözleşmeyle sıkı ilişkili olduğu takdirde üçüncü bir devletin hukukunun doğrudan uygulanan kurallarına etki tanınabilir. Söz konusu kurallara etki tanımak ve uygulayıp uygulamamak konusunda bu kuralların amacı, niteliği, muhtevası ve sonuçları dikkate alınır.
Dolayısıyla, doğrudan uygulanan kuralların uygulanabilmesi için öncelikle sözleşmeyle yakından bağlantılı olmaları gerekir; ayrıca bu hükümlerin amacı, niteliği, içeriği ve sonuçları da değerlendirilmelidir. Bu düzenleme, hakem heyetlerine her somut olayda en uygun yaklaşımı benimseme konusunda takdir yetkisi tanımaktadır.
Yaptırımlar geniş bir kapsama sahip olmakla ve üçüncü kişileri etkilemeyi amaçlamakla birlikte, bu kuralların mevcut uyuşmazlıkla yakından bağlantılı olmamaları sebebiyle doğrudan uygulanan kural olarak uygulanamayacağı da ileri sürülebilir. Yakın bağlantı bulunmadığı takdirde, alternatif yol olarak bu rejimlerin ortaya çıkardığı fiilî durumdan hareket edilerek, uygulanacak hukukun mücbir sebep, zorunluluk hali, imkansızlık gibi diğer kurumları çerçevesinde talep ve savunmaların ileri sürülmesi mümkündür. Nitekim hakem heyetleri birçok durumda bu yaklaşımı benimsemiştir.[14]
Ayrıca, sözleşmesel ilişkinin niteliği ve içeriğine dair unsurlar —örneğin sözleşmenin sürmekte olan savaş faaliyetleri ile bağlantılı olup olmadığı ya da yalnızca özel bir ticari ilişkiye dayanıp dayanmadığı— bu hükümlere hangi ölçüde etki tanınabileceğini belirlemede önemli bir faktör olabilir.
Olası tenfiz yerleri de bunun belirlenmesinde rol oynayabilir; zira hakem heyetlerinin tenfiz edilebilir karar vermekle yükümlü olduğu genel olarak kabul edilmektedir.[15] Yalnızca yaptırım uygulayan devletlerde tenfizin mümkün olması hâlinde, hakem heyetlerinin yaptırım hükümlerini doğrudan uygulanan kurallar olarak dikkate alma eğilimlerinin daha güçlü olabileceği ileri sürülmüştür.[16]
Bununla birlikte, bu birden fazla ülke mevzuatını nazara alan “çoklu yargı yeri” (multilocal) yaklaşımı da farklı gerekçelerle eleştirilmiştir; zira tahkim kararından önce olası tenfiz yargı çevrelerini belirlemenin külfetli olduğu, ayrıca tahkim yargılamalarının öngörülebilirliği ve etkinliğini riske attığı ileri sürülmektedir.[17] Bazı yazarlar, “çoklu yargı yeri” yaklaşımı yerine hakem heyetinin uluslar ötesi (transnational) bir yaklaşımı benimsemesi gerektiğini savunmaktadır. Bu yaklaşımın destekçileri, kamu düzeni kurallarıyla karşılaşıldığında, uluslararası hakem heyetlerinin genel olarak yalnızca gerçekten uluslararası kamu düzenini yansıtan emredici hükümleri uygulayacaklarını, yabancı emredici hükümleri de “amaç ve niteliklerini” değerlendirerek, uluslararası toplum tarafından geniş biçimde tanınan evrensel değerleri yansıtmaları halinde uluslar ötesi kamu düzeninin bir parçası olarak kabul edeceklerini belirtmektedir.[18]
Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası örgütlerce uygulanan yaptırımlar bu kategoriye tam olarak uyabilir[19]; ancak tek taraflı yaptırımların uluslar ötesi kamu düzenini yansıttığı şeklinde bir yorum yapılıp yapılmayacağı daha belirsizdir.[20] Bu yaklaşıma göre, yalnızca belirli bir devletin çıkarlarını korumayı hedefleyen tedbirlerin doğrudan uygulanan kurallar olarak uygulanmaması, bunun yerine uluslararası kamu düzenine hizmet etmesi gerekir.[21] Yazarlar, tek taraflı yaptırımların sadece ulusal hukukların bir parçası olmadığını, aynı zamanda Rusya’nın Ukrayna’daki saldırısını sona erdirmeyi amaçlayan karşı tedbir niteliği taşıdığını, bu nedenle üçüncü devletlerde doğrudan uygulanan kurallar olarak uygulanmalarının gerekli olduğunu ileri sürmektedir.[22]
Bununla birlikte, kapsamlı yaptırımların geniş etkisi, orantısız oldukları ve üçüncü kişilerin haklarını zedeledikleri gerekçesiyle eleştirilmiştir.[23] Benzer eleştiriler, ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlar bakımından da gündeme gelmiş[24]; Fransız Yargıtay’ı (Cour de Cassation), ABD tarafından İran’a uygulanan tek taraflı yaptırımların uluslararası bir uzlaşıyı yansıtmadığını, ayrıca Fransa ve AB’nin söz konusu yaptırımların hukuka uygunluğuna karşı çıktığını belirterek bu yaptırımların uygulanabilirliğini reddetmiştir. Bu nedenle, ABD yaptırımları Fransız uluslararası kamu düzeninin bir parçası kabul edilmemiştir.[25] Elbette, uluslararası toplumun Rusya’ya verdiği tepki, İran örneğine kıyasla daha yeknesaktır.[26] Ancak yaptırımların kapsamı, ülke dışı etkileri ve orantılı olup olmadıkları insan hakları perspektifinden yoğun şekilde tartışılmaktadır. Dolayısıyla, tek taraflı yaptırımların doğrudan uygulanan hukuk kuralları olarak uygulanabilirliği sorusuna tek bir yanıt yoktur. Hakem heyetleri, kendilerini, hakem kararlarının tenfiz edilebilirliği ile tarafların hukuk seçimi serbestisi; devletlerin düzenleyici yetkisi ile bireylerin taleplerini ileri sürme hakları arasında, hassas bir denge kurmak zorunda bulabilir.
IV. Sonuç Tespitleri
Yabancı tek taraflı yaptırımların, uyuşmazlığın söz konusu hükümlerle yakından bağlantılı olduğu hallerde, doğrudan uygulanan kurallar olarak uygulanmasına yönelik makul gerekçeler bulunsa da, bu meseleye ilişkin hukuki sorulara doğrudan ve tek bir yanıt vermek mümkün değildir. Hakem heyetleri, uyuşmazlığın yaptırım kurallarıyla yakından bağlantılı olup olmadığına ve bu kuralların uygulanmasının kamu düzeniyle bağdaşıp bağdaşmadığına karar verme hususunda takdir yetkisine sahiptir. Tek taraflı yaptırımların uygulanmasının geleceği, yakın vadede tartışmalı bir mesele olmaya devam etmesi kuvvetle muhtemeldir.
[1] Matthew Happold ve Paul Eden (ed.), Economic Sanctions and International Law, Bloomsbury, s. 71.
[2] Rainer Hofmann, “Sanctions”, Oxford Public International Law (EPIL), 2011, https://opil.ouplaw.com/display/10.1093/law:epil/9780199231690/law-9780199231690-e1521?rskey=dmddqJ&result=3&prd=OPIL, erişim 27 Ağustos 2025.
[3] Sarah Krulikowski, “Economic Sanctions Overview”, https://www.usitc.gov/publications/332/executive_briefings/ebot_economic_sanctions_overview.pdf, Mart 2024, erişim 27 Ağustos 2025.
[4] Id.
[5] Avrupa Komisyonu, “Avrupa Komisyonu, Rusya’ya Karşı 15. Yaptırım Paketini Öneriyor”, Avrupa Komisyonu Basın Köşesi, 18 Temmuz 2025, https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/ip_25_1840, erişim 27 Ağustos 2025.
[6] 31 Temmuz 2014 tarih ve 833/2014 sayılı Avrupa Birliği Tüzüğü (AB), m. 12g; Avrupa Komisyonu Mali İstikrar, Finansal Hizmetler ve Sermaye Piyasaları Birliği Genel Müdürlüğü, “Rusya’ya Yeniden İhracat Yasağı Hükmü”, Avrupa Komisyonu Finans Yayınları, 18 Aralık 2024, https://finance.ec.europa.eu/publications/no-re-export-russia-clause_en, erişim 27 Ağustos 2025.
[7] Avrupa Birliği Resmî Gazetesi, “Günlük L Serisi Görünümü – 19 Temmuz 2025”, EUR-Lex, 19 Temmuz 2025, https://eur-lex.europa.eu/oj/daily-view/L-series/default.html?&ojDate=19072025, erişim 27 Ağustos 2025.
[8] Theodore Hanna, “Targeting Russia and Belarus Through Investment Arbitration: The EU’s 18th Sanctions Package”, OpinioJuris, https://opiniojuris.org/2025/08/27/targeting-russia-and-belarus-through-investment-arbitration-the-eus-18th-sanctions-package, erişim 29 Ağustos 2025.
[9] Avrupa Birliği Adalet Divanı, C-802/23 Sayılı Dava, 18 Temmuz 2025 tarihli karar.
[10] Joint Stock Company Foreign Trade Enterprise Stankoimport v. NV Reibel, Ad Hoc Tahkim Davası, 5 Aralık 2021 tarihli Nihai Karar, para. 179-193.
[11] İbrahim Doğan Takavut, Milletlerarası Ticari Tahkimde Doğrudan Uygulanan Kurallar, 1. Baskı, On İki Levha Yayıncılık, 2018. “Bu düzenlemelerin büyük çoğunluğu mahkemelere ilişkindir ve doğrudan uygulanan kuralların uyuşmazlıklarda nasıl uygulanacağına dair hükümler içerir. Bu düzenlemelerde yer alan usul ve esaslar, kıyasen tahkim yargılamalarında da kullanılmaktadır. Tahkim mevzuatında doğrudan uygulanan kurallara ilişkin düzenlemelerin yer almamasının nedeni, hâlihazırda kullanılan düzenlemelerin çoğunlukla doğrudan uygulanan kuralların tahkim yargılamaları alanında tartışılmaya başlanmasından önce oluşturulmuş olmasıdır.”
[12] Id.
[13] Hatice Özdemir Kocasakal, “Uluslararası Tahkimde Uyuşmazlığın Esasına Uygulanacak Hukuka Emredici Hükümlerin Etkileri”, Tahkim ve Uygulanacak Hukuk, İstanbul Tahkim Merkezi (ISTAC) Yayınları, 2021 (“Kocasakal”), s. 45.
[14] Guido Carducci, “The Impact of the EU ‘Rome I’ Regulation on International Litigation and Arbitration: A-National Law, Mandatory and Overriding Rules”, ICC International Court of Arbitration Bulletin, 2011, s. 41. (ICC Davaları No. 2977, 2978, 3033 (1978), (1981) kararlarına atıfla).
[15] Kocasakal, s. 237.
[16] Elbette, üçüncü bir devletin emredici hükümlerinin uygulanması Türk kamu düzeniyle çelişirse, hakem heyeti bu emredici hükümlere etki tanımayı düşünmeyecektir; zira bu durum hakem kararının Türkiye’de iptali riskini doğuracaktır.
[17] Maxime Chevalier, “Rusya’ya Karşı Uygulanan Uluslararası Yaptırımların Emredici Hükümler Olarak Niteliği – Uluslararası Hakemler Hangi Tarafı Tutmalı?”, Journal of International Dispute Settlement, 2024, Oxford University Press (“Chevalier”), s. 166.
[18] ICC Dosya No. 21390, 22 Kasım 2017 tarihli Nihai Karar.
[19] Eric De Brabandere, David Holloway, “Overriding Mandatory Provisions and Arbitrability in International Arbitration: The Case of Multilateral and Unilateral Sanctions”, Overriding Mandatory Rules and Compliance in International Arbitration, Bölüm V, ICC Institute of World Business Law – Dossiers, 2018, s. 159. Yazarlar, Paris Temyiz Mahkemesi’nin, BM yaptırımlarının uluslararası loi de police (uluslararası kamu düzeni kuralları) ile özdeşleştirilebileceğini kabul ettiğini belirtmektedir.
[20] Id.
[21] Chevalier, s.169. Yazarın atıf yaptığı ICC Dosya No. 15972, 5 Aralık 2021 tarihli Nihai Karar’da Hakem Heyeti, “davanın söz konusu ülkeyle bağlantısı ne kadar yakın olursa olsun, yalnızca ulusal ekonomik veya siyasi çıkarları korumaya hizmet eden yabancı emredici hükümleri uygulamaya gerek olmadığını” vurgulamıştır.
[22] Chevalier, s. 169; Andres Mazuera, “Should Arbitral Tribunals Apply Sanctions Against Russia as Overriding Mandatory Rules?”, Kluwer Arbitration Blog, 9 Nisan 2022, https://legalblogs.wolterskluwer.com/arbitration-blog/should-arbitral-tribunals-apply-sanctions-against-russia-as-overriding-mandatory-rules/, erişim 27 Ağustos 2025 (“Mazuera”).
[23] Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, “Yaptırım Rejimlerinin Dolanılmasına İlişkin İkincil Yaptırımlar, Hukukî ve Cezai Yaptırımlar”, OHCHR, Mart 2023, https://www.ohchr.org/en/documents/thematic-reports/ahrc5133-secondary-sanctions-civil-and-criminal-penalties-circumvention, erişim 27 Ağustos 2025.
[24] Id.
[25] TCM v. Natural Gas Storage Company, Paris Temyiz Mahkemesi, Dosya No. 19/07261, 3 Haziran 2020 tarihli Karar.
[26] Chevalier, s. 169; Mazuera.